Hz. Muhammedin Hayatı

Huneyn Savaşı Ve Taîf Kuşatması Hz. Muhammedin Hayatı

76.   HUNEYN SAVAŞI VE TAÎF KUŞATMASI

 

Peygamber (s.a.v.) ‘in
Mekke üzerine yaptığı son ve ke­sin harekete rağmen Havâzinliler kuvvetlerini
arttırmayı durdurmadılar. Onun Mekke’yi fethetme ve tüm putları kırma haberi de
onların düşüncelerini değiştirmedi. Kendi tanrıçaları Lâfın bir eşi olan
Uzza’nm yıkılması ise onla­rın alarma geçmesine neden .olmuştu. Mekke’nin
fethinden, üç hafta sonra Havâzinliler Taif’in kuzeyindeki Estas va­disinde
yaklaşık yirmibin kişilik bir ordu topladılar.

Peygamber (s.a.v.), Mekke’nin
başına Abdu’ş-Şemsli bir adamı bırakarak yeni Müslüman olanlara dini konu­larda
yardım etmek üzere çok bilgili bir Müslüman olan Hazreçli Muaz ibn Cebel Cr.)
‘i tayin ederek, şimdi ikibin Kureyşltnin de katılmasıyla daha da
kalabalıklaşan tüm ordusuyla birlikte yola çıktı. Yeni katılan Kureyşlilerin ço­ğu
Peygamber’e biat etmişlerdi. Fakat Süheyl ve Saffan’m da içinde bulunduğu bir
gurup henüz Müslüman olmamış­tı. Ve sadece şehirlerini Havâzinlilere karşı
korumak ama­cıyla orduya katılmışlardı. Yola çıkmadan önce Peygam­ber (s.a.v.)
Saffan’a kendisinde bulunan yüz aded zırhı ve beraberindeki silahları ödünç
vermesini rica eden bir ha­ber gönderdi. «Ey Muhammed (s.a.v.)» dedi, Saffan,
«bu ‘kendin ver, yoksa zorla alırım’ anlamında bir istek mi?» Peygamber
(s.a.v.),  «ödenecek bir borç»    deyince Saffan zırh ve silahlan duracakları
yere kadar taşıyacak olan yük develerini de vermeye karar verdi.

Onlara karşı
hazırlanan Havazin kabileleri Takıf, Nasr, Cüşem ve Sa’d ibn Bekr idi. Bu
topluluğa genç olmasına rağmen gücü ve yöneticiliği ile ün salan otuz
yaşlarında bir Nasr’lı olan Malik kumanda ediyordu. Yaşlıların aksi­ni tavsiye
etmelerine rağmen Malik kadınları, çocukları ve hayvanları da beraber
getirmelerini emretti. Çünkü, ona göre eğer bunlar ordunun arkasında olursa
askerler daha gayretle çarpışırlardı.

Mekke’den yola çıkan
ordu hakkında bilgi toplamak üzere üç gözcü gönderdi. Fakat üçü de kısa bir
süre sonra korkudan tüm eklemleri kontrolünden çıkmış ve konuşamıyacak derecede
dehşet içinde döndüler. İçlerinden biri: «Ala atlar üzerinde beyaz adamlar
gördük. Ve bir anda bu gördüğünüz hale geldik» dedi. Bir diğeri: «Karşımızdaki­ler
dünya insanları değil, semadan gelen insanlar. Tavsi­yemize uyun ve geri
çekilin. Çünkü adamlarınız bizim gör­düklerimizi görünce bizim gibi olurlar»
dedi. Malik: «Uta­nın!» dedi. «Siz buradaki en korkak kişilersiniz.» Bu üç
kişinin görünüşleri o kadar kötü ve zavallı idi ki, tüm or­duda panik
yaratmamaları için onları gözden uzak bir ye­re yerleştirme emri verdi. Daha
sonra etrafındakilere: -Ba­na cesur bir adam gösterin» dedi. Fakat seçilen adam
da, aynı korkunç atlıları görmüş ve diğerleri gibi dehşet için­de dönerek
nefesi kesilmiş bir haide «Dayanılmaz bir gö­rünüşleri vardı» demişti. Fakat
Malik onu dinlemeyi red­detti ve karanlıkta, düşmanın yolu üstünde olan Huneyn
vadisine doğru ilerleme emri verdi. Yolun vadi yatağına doğru alçaldığı noktada
kamp kurdular. Yolun iki tarafın­da da aşağıyı rahatça görebilen, fakat
aşağıdan görülme­yen vadi yatakları vardı. Bu yataklardan ikisine atlıların ço­ğunu
yerleştirdi. Ve onlara bir işaret ile düşmana sal­dırma emri verdi. Ordunun
geri kalan kısmını da vadinin tepesindeki yolun üstüne yerleştirdi.

Peygamber Cs.a.v.) o
gece vadinin öteki ucuna yakın bir yerde kamp kurdu.    Sabah namazını kıldıktan sonra

adamlarına sabırlı
olurlarsa zafer kazanacaklarını müjde­leyerek yola çıkma emri verdi. Hava o
denli pusluydu ki, vadi yatağına indiklerinde hâlâ etraf karanlıktı. Daha ön­ceki
gibi Halid yine Süleym ve diğerlerine kumanda ede­rek öncü gurupta yer
alıyordu. Onun arkasından yeni ka­tılan Mekkeli gurup geliyordu. Düldül’e
binmiş olan Pey­gamber (s.a.v.1, bu kez yine etrafında Ensar ve Muhacir­lerden
bir gurupla ordunun ortalarında yol alıyordu. Fa­kat bu kez etrafında kendi
ailesinden kişilerde vardı. Ona Mekke’ye giderken katılan kuzenleri Ebu Süt yan
ve Abdul­lah, Abbas’m iki büyük oğlu Faz! ve Kisam ve Ebu Leheb’-in iki oğlu
onu çevreleyen kişiler arasındaydı. Ordunun en arkalarında ise henüz Müslüman
olmamış Mefckeliler yer alıyordu.

Yarı karanlıkta karşı
tarafta Havazin ordusu görün­düğünde öncü birlik henüz inişi tamamlamıştı, öncü
bir­lik dehşetli bir manzarayla karşıkarşıyaydı. Çünkü ordu­nun arkasındaki
develere binmiş kadınla!* veya baş deve­ler bile ordunun bir parçasıymış gibi
görünüyordu. Yolun o yönü tamamen kapatılmıştı. Fakat yeni bir emir ve pla­na
fırsat vermeden Malik işaretini verdi. Havazin süvari­ler hemen vadi
yataklarından fırladılar ve Halid”in adam­larına saldırdılar. Atak o kadar
anice ve vahşiceydi ki, Halid, geri dönüp kaçmaya başlıyan Beni Süleym’i
topar-layamadı. Beni Süleym Mekkeli gurubun arkasına kaçınca önde kalan
Mekkeliler de henüz indikleri yokuştan geri­sin geriye kaçtılar. Hızla saldıran
at ve deve üstünde Hava-zinliler bütün geçitleri tıkadılar. Fakat Peygamber
(s.a.v.) yolun biraz sağma çekilebilecek noktadaydı. Kenara çekildi. Ve
yanından hiç ayrılmayan bir gurupla emniyetli bir ye­re sığındı. Yanındakiler
Ebu Bekr, Ömer ve diğer Muha­cirler, bir gurup Ensar ve yanında yer alan
ailesinin tü­müydü. Haris’in oğlu Ebu Süfyan Peygamber’in yanıbaşın-daydı ve
DüldüFün ipini elinde tutuyordu.

Peygamber (s.a.v.)
diğerlerini de kendisine katılmala­rı için çağırdı. Fakat sesi savaşın
gürültüsü içinde kaybol­du. Bu nedenle çok gür bir sese sahip olan Abbas’a «Ey ağaç
ashabı! Ey akasya ashabı!» diye bağırmasını söyledi. Bu çağrıya LEBBEYK (îşte
emrindeyim) sesleri cevap ver­di. Peygamberin yanma Ensar ve Muhacirlerden yüz
ka­dar kişi toplandı. Hepsi de geçide dağılarak birdenbire düşmanın,
saldırısını kontrol altına aldılar. Abbas aynı şe­kilde bağırmaya devam etti ve
kaçanların çoğu geri döndü­ler. Peygamber (s.a.v.), hem iyi görülebilmek hem de
etra­fı iyi görebilmek için üzengileri üstünde ayağa kalktı. Düş­man yeni bir
saldırıya hazırlanıyordu. Peygamber (s.a.v.). «Allahım, senden vadini yerine
getirmeni istiyorum» diye dua etti. Daha sonra süt kardeşinden birkaç çakıl
taşı bul­masını istedi. Onları eline alıp Bedir’de yaptığı gibi düş­manın
yüzüne doğru fırlattı. Ve görünürde hiçbir neden olmamasına rağmen savaşın
akışı birden değişti. Gerçi mü’-minler bunu görmüyorlardı, ama kendilerinin bir
süre önce yaşadığı yenilgiyi şimdi düşman yaşıyordu. Daha son­ra bu olayla
ilgili şu ayetler nazil oldu:

«Andolsun Allah bir
çok yerlerde ve Huneyn gününde size yardım etti. Hani çok sayıda oluşunuz sizi
böbürlendirip gururlan-dtnmştu Vakat size birşey de sağltyamamtştu Yer ise,
bütün ge­nişliğine rağmen size dar gelmişti. Sonra arkanıza dönüp gensin geriye
gitmiştiniz. (Bundan) sonra Allah, Resulü ile müminlerin üzerine ‘güven duygusu
ve huzur’ indirdi, sizin görmediğiniz ordu­ları da İndirdi ve küfre sapmış
olanları azaplandtrdı. Bu küfre sa-pantarın cezasıdır. Sonra bunun ardından
Allah, dilediği kimseden tevbesîni kabul eder. Allah, bağışlayandır,
esirgeyendir.» (Tevbe: 25-7).

Düşman büyük bir
bozguna uğramıştı. Malik önceleri cesurca doğuştu, fakat daha sonra Sakifilerle
birlikte sur­larla çevrili olan Taife çekildi. Havazin ordusunun büyük bir
kısmı Nahle’ye kadar izlendi ve bir çok kayıp verdiril­di. Havazinliler oradan
kampları Evtas’a döndüler; fakat Peygamber (s.a.u.) arkalarından asker
göndererek onları tepelere çekilmek zorunda bıraktı.

Müslümanlardan,
özellikle ilk bozgunu yaratan Beni Süleym’den çok kişi savaşın başlarında
öldürülmüştü. Fa­kat bu ilk bozgundan sorira çok az kayıp verdiler. Bunlar­dan
biri de Üsame’nin ağabeyi Eymen idi. Peygamberin yanında iken vurulmuştu.

Arka saflarda yer alan
Havazin kadınları ve çocukları esir alındı. Develer koyun ve keçilerin yanı
sıra ganimette dört bin birim (ounce) gümüş de vardı. Peygamber (s.a.v.)
ganimetlerin ve esirlerin tümünü Mekke’ye on mil uzak­lıktaki Ci’râne vadisine
götürülme görevini Budeyl’e verdi.

Havazin kabileleri
arasında Peygamber (s.a.v.)in ço­cukluğunu birlikte geçirdiği Beni Sa’d ibn
Bekr’in bir ko­lu da vardı. Yaşlı esirlerden biri kendini esir alanlara: «Val­lahi
ben reisinizin kızkardeşiyim» diyerek uyardı. Fakat adamlar ona inanmadılar,
yine de Peygamber (s.”a.v.) ‘e gö­türdüler. «Ey Muhammed (s.a.v.) ben
seninkızkardeşinim» dedi. Peygamber (s.a.v.) onu merakla süzdü: Karşısında
yetmişine yaklaşmış yaşlı bir kadın duruyordu. Peygam­ber: «Bunu gösterir bir
işaretin var mı?» diye sordu. O da bir ısırma izi gösterdi. Ve: «Ben Serer
vadisinde seni ta­şırken sen ısırdm. Biz çobanlarla birlikteydik. Senin annen
benim annemdi, senin baban benim babamdı» dedi. Pey­gamber onun gerçekten doğru
söylediğini anladı-, bu kadın onun sütkardeşlerinden biri olan Şeyma-idi.
Minderini ya­yarak oturmasını söyledi. Süt anne ve süt babası Halime ile
Haris’i sorup, onların yıllar önce öldüğünü öğrenince gözleri yaşla doldu.
Biraz konuştuktan sonra ona kendisiy­le kalma veya Beni Sa’d’a geri dönme
konusunda serbest olduğunu söyledi. Şeyma Müslüman olmayı istediğini, fa­kat
kabilesine geri dönmeyi seçtiğini söyledi. Peygamber ona değerli bir hediye
verdi. Ve dönüşte daha da değerli­lerini vermek istediği için ondan kendisi
dönene kadar kampta kalmasını istedi. Daha’sonra da ordusuyla birlikte Taife
doğru yola çıktı.

Sakif kabilesi
şehirlerinde kendilerini bir yıl kadar idare edecek erzaga sahiptiler.
Peygamber’in son durum­da kullanılmasını emrettiği savaş makinalanna   karşı da Özel savunma mekanizmaları vardı.
Aynı zamanda okçu­lukta uzmandılar. Şehrin duvarları çok hızlı ok yağmur­larına
sahne oldu. Fakat Müslümanlar şehri kuşatmaları­nın onbeşinci gününde hâlâ ilk
günkü durumdaydılar. Ka­zanılan tek şey bazı kimselerin Müslüman olmasıydı. Pey­gamber
(s.a.v.) birgün bir tellalla Sakif’li kölelerden Müs­lüman olanların özgür
olacaklarım ilan ettirmişti. Yirmi kadar köle şehirden çıkmanın bir yolunu
bulup Müslüman oldular. Yaklaşık bir hafta daha geçti. O sırada Peygam­ber
(s.a.v.) rüyasında kendisine bir kâse tereyağı verildi­ğini, fakat bir horozun
gelip yağı gagalayarak döktüğünü görmüştü. Bunun üzerine Ebu Bekir: «İstediğin
şeyi bugün onlardan elde edeceğini zannetmem» dedi. Peygamber (s. a.v.) de onu
doğruladı. Belki de şehri kuşatmanın Sakifli-leri yenmek için uygun bir yol
olmadığı sonucuna varmış­tı. Düşüncesi her ne ise, Peygamber kuşatmanın
kaldırılıp Ci’râne’ye doğru yola çıkılması emrini verdi. Şehirden ay­rıldıklarında
adamlardan bazıları ona şehir halkına lanet etmesini söylediler. Peygamber
(s.a.v.) hiç cevap vermeksi­zin ellerini açtı ve «Allahım, Sakîflilere hidayet
veı bize ulaştır» diye dua etti.

Taif kaleleri önünde
öldürülenlerden biri de Ümmu Se­leme (r.)’nin üvey kardeşi, Peygamberin kuzeni
ve henüz kısa bir süre önce Müslüman olan Abdullah  (r.) 
idi.

 

 

İlgili Makaleler